19 Eylül 2008 Cuma

8.Gün: Partiiii

Tepelere çıktık, adaya baktık.Daha önce bahsetme şansım olmadı ama bu gece adaya geldiğimiz günden beri beklediğimiz "Half Moon Parti" var. Full moon partiden sonra adada gerçekleştirilen en büyük parti. Aslında Koh phangan deyince partilere ayrı bir başlık açmak, onlarla ilgili bilgi vermek lazım; Adada bulunanlar arasında "Koh Phangan'ı diğer adalardan farklı kılan kendine has en önemli özelliği nedir" diye bir soru sorsanız, soruyu sorduklarınızın %80'inden "partileri" cevabını alacağınızdan eminim (Tabi sizin adaya gitmiş 100 kişiyi bulup da bu soruyu sormanız çok mümkün değil, ben rahat rahat sallayabilirim. 80 yerine 98 desem de olur:))... Bir ayda ortalama 5-6 bazen daha fazla parti düzenlenir ve bu partiler phuketten, çevredeki diğer adalardan, taylandın içinden turistlerin yoğun ilgisiyle karşılaşır. Hatta o kadar fanatikleri vardır ki yola çıkmadan tüm tatilini bunlara göre planlamış kişilerle karşılaşabilirsiniz.. Bu partilerin en büyüğü ve meşhuru "full mooKayaların üzerine uzandık, su bir annenin bebeğini okşar gibi şefkatle bedenimizi okşadı gitti.n parti"dir. Adanın güneyinde bir plajda binlerce insanın katılımıyla gerçekleştirilen ve sabahın 6'sına kadar devam eden, -ben katılamadığım için bilmiyorum- yaşayanların inanılmaz bir tecrübe olarak ifade ettiği bir organizasyondur.. Konuyla ilgili bu kadar genel bilgi yeter deyip, güne dönelim. Gece adres belli zaten.

Sabahın köründe olmamakla beraber çok da geç sayılmayacak bir vakitte uyanıp kahvaltıya indim. Romantik fransız arkadaşlarım benden önce kalkmışlar. Kahvaltımızı yapıp sohbet ettik.. Dün gece yemekte Franz kaldığım odayı onunla paylaşıp paylaşmayacağımı sormuştu. Ben her ne kadar daha farklı bir oda arkadaşı hayal etsem de şansımı daha fazla zorlamamam gerektiğini düşünerek teklifini kabul ettim:)). Konaklama bedelim 4$'a düşmüş oldu!... Bugün için su sporları yapacağım bir plaja gitmek, hazır ucuz bulmuşken jet ski, rüzgar sörfü gibi aktiviteler yapmak istiyordum ancak yanıma yandaş bulamadım. Kimse cesaret edemedi. Alternatif olarak adadaki şelaleri gezmeyi teklif ettim. Onda fikir birliğine vardık.

İki alman arkadaş (Jenna ve Elli) ertesi gün ayrılacakları için kalıp dinlenmek istediklerini, ericle sandrin de başka yerlere gideceklerini söyleyerek planımıza iştirak edemeyeceklerini belirttiler. Biz de Alice, Luise, franz ve ben motorlara atlayıp yola çıktık. İlk gittiğimiz şelale güzellik potansiyeli bulunan ancak suyu kalmamış bir şelalecikti. Gerçekten güzel ama suyu o kadar az ki. Gerçi kayaların üzerine yatıyorsunuz ve su üzerinizden usul Su bulduk, yüzdük.usul akıyor. Bir çeşit masaj gibi.. Buradan ayrılıp bir başka şelaleye gittik. Burası küçük bir milli park. (Tayland'ın her bölgesinde görülecek pek çok milli park var. Öyle bir günde değil, günler ayrılıp da gezilmesi gereken büyüklükte yerler.) Ormanın içinde daracık, sadece bir kişinin yürüyebileceği bir yoldan yukarı çıkarak ilerliyoruz. Yolun sonunda karşımıza bir şelalecik daha çıkıyor. Burada küçük bir havuz hacminde oluşan su birikintisine girip yüzüyoruz.. Çıktığımız yola devam edersek adayı tepeden görebileceğimiz bir görüş noktasına ulaşacağımızı öğreniyoruz. Vardığımızda biraz yorgunuz ama bu yorgunluğa değecek bir manzarayla karşılaşıyoruz. Adayı yukarıdan izlemek de oldukça keyif verici..

Akşam üzeri bungalowa dönerken sahilde deniz kıyısında bir restorantta akşam yemeğini yedik. Söz dönüp dolaşıp partiye geldi. Gitmek için içimizde istek var ancak farkında olmadan yorulmuşuz yine. Yürüdüğümüz mesafeyi, motor üzerinde gittiğimiz yolu düşününce normal. Diğer taraftanda full moon partiden sonraki en büyük organizasyon. İnsan buraya kadar gelince kaçırmak ister mi?

Yemeğin ardından hazırlanmak ve diğerleriyle buluşmak için bungalowlara döndük. Herkesin yorgunluğu yüzünden okunuyor. Ben bile duşumu alıp deniz kıyısında minderlere uzanınca şurda kalıp biramı yudumlayıp, dalgaların sesini dinlerken uykuya dalsam diye düşünmeden edemiyorum... Çok geçmeden ilk fire Alman hatunlardan geldi, ertesi sabah erken kalkmaları gerektiği için gelmemelerinin daha doğru olacağını söylediler. Eyvallah dedik. Ardından ingiliz kızımız alice de uyuyup dinlenmek istediğini söyledi. Aldık kabul ettik.. Franz, luise, eric, sandrin ve ben çıktık yola. Taksi beklerken ki yarım saatten fazla bekledik, eric ve sandrin yorgunluğun iyice üzerlerine çöktüğünü ve gelecek güçlerinin kalmadığını söylediler. Anaaaa, üç kişiye düştük. Hani nerdeyse ben de satacağım ama gece hayatına olan sempatim nedeniyle kalıyorum. Franz ve luise ise full enerji. Luise zaten genelde yerinde duramayan, ordan oraya zıplayan, koşturan, çenesi hiç durmayan canımız ciğerimiz bir arkadaşımız.

Sonunda partinin yapılacağı yere vardık. Ormanın içinde ağaçların arasında bir mekan. Çevrede çit, duvar hiç bir şey yok. Açık arazi. Hani gecenin ilerleyen saatlerinde insanlara da kolaylık:)). Girişin paralı olduğunu öğreniyoruz. 300B, yaklaşık 10$. Hiç birimiz buna yanaşmadık tabi. Ormanın içinden geçmek varken. Napacaz, nedecez tartışmayı çok fazla uzatmadan daldım ormana.. Bir yay çizip partinin yapıldığı alana giden yola indim. (İlk kapıyla partinin yapıldığı alan arasında 100m lik bir yol var, o yola çıktım) Elimi kolumu sallaya sallaya, yüzümde komedi dükkanını izliyorkenki sırıtık ifadeyle partinin yapıldığı alana varmışken burada da iki güvenlik görevlisinin olduğunu gördüm. Daha doğrusu, kendilerini gösterdiler. Ne bilet, ne kolumda damga hiç bir şey olmadığı için biletin satıldığı ilk kapıya kadar eşlik ettiler.. Arkamdan diğerlerinin de gelmesini beklerken baktım kimsenin geldiği, geleceği yok! 15-20 dakika oldu sıkıldım artık daha geniş bir yay çizmeye karar vererek daldım ormana. Daha içlerden, daha dikkatli ilerledim bu sefer. Yerler çiğden sırılsıklam Allah'tan kapalı ayakkabı giymişim. İlerlerken bir de yere kapaklandım.. Neyse pür dikkat ilerleyerek bu sefer en arkada tuvaletlerin olduğu yere ulaşıp, buradan girdim. Bizimkilerle kaybolursak DJ'in önünde buluşalım diye konuşmuştuk, vardığımda hepsi oradaydı. Ben beni yakaladıklarını anlattım onlar da hiç güvenlikle karşılaşmadıklarını söylediler. Muhtemelen iki güvenlik bana kapıya kadar eşlik edince diğerleri sıkıntı yaşamadan içeri girebildiler... Sonunda ortamdayım. Çevreme konsantre olmaya çalışıyorum. Özünde ana fikir alkol ve müzik ama burdaki ortam gerçekten çok farklı. Belki öyle olmasını beklediğimden ama şu gerçek ki daha önce böyle bir ortamda bulunmadım. Her şeyden önce tamamen açık hava.. Birisiyle tanışmak çok kolay. Bu tüm seyahatim boyunca böyleydi aslında ama bunun bir parti olduğunu, alkollü ortamda gecenin ilerleyen saatlerinde getirisini düşünürsek tanışmaktan kastım daha farklı:). Taylandlı kızlar ve ladyboy'lar (bizdeki travesti) çok rahatlar. Tüm gece boyunca dans ederken, yürürken ellenmedik yerinizi bırakmıyorlar. Kimisi bunu yapıp dikkatinizi çekince liseli kızların dudaklarını büzüştürerek çektirip facebooka koydukları resimlerdeki gibi poz gülümsüyorlar ki iğreeenççç. Şahsen uzak doğulu hatunlar hiç ilgimi çekmez, böyle yapınca daha antipatik oluyorlar. Vel hasıl müzikti, alkoldü, partiydi doyup sabah 4 gibi mekandan ayrılıyor, yuvamıza dönüyoruz. Açık havada yatmayı çok severim, hele kafa da böyle olunca.. Deniz kıyısında minderlere uzanıp uyuyorum..

Hiç yorum yok: