15 Eylül 2008 Pazartesi

7.Gün: Tecrübe


Her sabah bir bahaneyle erken kalkıyorum. Aslında şikayetçi miyim, değil miyim, bilmiyorum. Bu güzelim yerde kısıtlı zamanımı uyuyarak geçirmeye gönlüm elvermiyor. Ayrıca geceleri çok geç saatlere kalmıyoruz, alkol tüketmiyoruz, doğal olarak sabah erken kalkabiliyor insan.

Neyse.. 8de kalktım, çantamı yine geceden hazırlamıştım. Yüklenip çıktım. Luise çoktan hazırlanmış, beni beklemekteydi. Gece başbaşa yemek yiyen romantik fransız çiftimizi beklemeden (o romantik yemeğin ardından çok erken uyuduklarını sanmıyorum:p) yeni bungalowlarımıza taksi ayarlamaya çıkıyorum.. Uzun pazarlıklar neticesinde 300 B'a anlaşıyorum. Bungalowa döndüğümde romantiklerimiz uyanmış, Alice'de gelmiş (dün gece tanıştığımız ingiliz kız) bekliyorlardı.. Bungalow sahipleriyle vedalaşıp, yola koyulduk. Notlarım arasında yok ama net olmasa da yaklaşık olarak hatırlıyorum, 3 gece, 2 kahvaltı, 1 akşam yemeği ve ıvız zıvır içecekler için 1000 - 1100 B gibi bir rakam ödedim ki bu da 30-35 $ arası bir rakam yapar.

Yeni bungalowlarda alice'le luise oda arkadaşı oluyorlar. Eric'le sandrin zaten sevgili, alman kızlar da beraber, ben sezercik gibi bir başıma kalıyorum. Bundan sonra gözümü dört açıp kendime bir oda arkadaşı bulma konusunda daha kararlıyım. Kirayı paylaşmak için. Masraf azalsın.

Denizin karşısına oturup eğleşince şınorkelle dalmak için ancak öğle vakti hareket edebiliyoruz. Mekandan ayrılmadan önce akşama balık yiyelim mi diyorum. Herkes kabul ediyor. Ufak bir süpriz hazırlığındayım.

İlk gün gidip de beğenmediğim plaja gidiyoruz. Bugün daha sakin, dalgasız. Hemen bir gazla maskeyle şınorkeli kafama geçirip dalıyorum. Çok açılmama gerek kalmadan başlıyor manzara. Manzara değil aslında, Neyşınıl Coğrafik belgeseli. Rengarenk, tropikal balıklar, farklı şekil kayalar. Takılıyorsun bir balığın peşine git babam git, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsun. Bir balık sürüsü görüyorsun, onlarla beraber başlıyorsun kulaç atmaya. Keşke bir su altı kameram olsa fotoğraf çekebilsem, hadi o yok keşke biraz tasvir gücüm olsa o manzarayı anlatabilsem. Bazı yerlerde kayalar su yüzeyine yakın, elimi uzatsam tutacakmışım gibi ama tırsıyorum. Ne varsa tırsacak, yarın bir gün tüple dalarsam n'olacak? (Denizle ilgili oldum olası biraz problemim, deniz fobim vardır zaten. Çocukken izlediğim jaws filmlerinden mi geliyor nedir?)

2 saate yakın suda kalmışım. Güneşin o sıcağında tehlikeli, bir de boynumu sürekli kaldırarak yüzmekten boynum ağrıyor. Denizden çıkınca sürekli ertelediğim büyük anın yaklaştığını hissediyorum. Kumsalda palmiye ağaçlarının gölgesinde, denizden esen püfür püfür rüzgarla masaj yapıyorlar, thai masajı. Tamam diyorum, mekan zaman bundan daha uygun olamaz... Tam bir saat boyunca ayak parmak uçlarımdan boynuma kadar mıncıklayıp beni bedenen dinginliğe ulaştırıyorlar.

Yaşadığım şınorkel tecrübesi, sonrasında gelen masajla keyfime diyecek yok. Hani hayatta sizi gülümseten keyifler vardır, onları yaşıyorum. Keyfimden gülümsüyorum.

Akşam tam kadro oturuyoruz masaya. Önce balıklar geliyor ardından yılların birikimini damla damla özümsemiş, değdiği gönlü saraya, dokunduğu dili bülbüle çevirmiş, beyazın mucizesi, türkün dünyaya hediyesi: Rakı... Onu masaya koyarken bir şeye dikkatlerini çekiyorum. Bakın diyorum, "benimle tanıştığınızdan bu yana bana Türkiye'yi iranla mukayese edip, yanlış bilgilerle, ön yargılarla yorumlar yapıyorsunuz. Düşündüğünüz Türkiyeden sizin için getirdiğim şey türkiyenin "milli içkisi" sıfatını almış alkollü bir içki. Evet, tüm Türkiye'yi bununla sembolize etmek münkün değil ancak sizin de kafanızda canlandırdığınız sınıfa koymak imkansız."

Yemek bitince hadi denize girelim dedik:) Gerçek Türk mucizesi işte!. Hele Alice ilk yudumu aldı, başım dönmeye başladı dedi... Herkes girmedi ama 3-4 kişi denize girip ay dedeyle selamlaşıp geceyi öyle sonlandırdık.

Hiç yorum yok: