9 Eylül 2008 Salı

5.Gün: Koh Phangan

Sabah yürüyüşte çektiğim ilk fotoğrafSabahleyin kargalar daha kahvaltısını yapmadan uyanıyorum. Elimde fotoğraf makinesi, yüzümü bile yıkamadan heyecanla atıyorum kendimi sahile. Yüzmek için elverişli değil, su oldukça sığ. Sahilin iki yönüne bir tur atıp, ilk fotoğraflarımı çekiyor odama dönüp tekrar uyuyorum.

Sandrin'le Eric uyandırıyorlar. Beraber kahvaltımızı yapıyoruz. İştahla yiyorum. Günlerdir ilk defa karnım bu kadar doyuyor.. Kahvaltıdan sonra odama dönünce süpriiiiiizle karşılaşıyorum. Odamın anahtarını bulamıyorum!. İçerde unutmuşum. Yedek anahtar yok mu diyeceksiniz. Yok diyeceğim. Tek çare şehre inip yeni kilit alıp mevcut kilidi kırmak diyorlar. Ben uğraşamam deyip veriyorum kilit parasını, siz halledin diyorum. İşin kötüsü plaj malzemelerim orda!!! Allah'tan param, pasaportum, biletim tüm değerli eşyalarım yanımdan hiç ayırmadığım el çantasının içinde. Yeni kilit, şort ve havluyla beraber 600 B içimde patlıyor. (İşin daha kötüsü, anahtarı daha sonra buldum. Paraların içine sıkışmış!!)

Bu da motor üzerinde çektiğim ilk fotoğrafKahvaltının ardından ilk işimiz motor kiralamak oluyor. Günlüğü 200 B (3. günden sonra 150 B'a indirdik rakamı). Motorlara atlayıp basıyoruz gaza. Hayatımda ilk defa motor kullanıyorum ve palmiyelerin insanın dört bir yanını sardığı, turkuaz renkli denizin ağaçlar arasından göz kırptığı, rüzgarın tenimi yalayıp geçtiği o anlarda kendimi tarifsiz bir mutluluk ve özgürlük hissi içinde buluyorum. Evet diyorum özgürlük bu. Özgür olmak..

Gittiğimiz ilk plajın resmiGitmemiz tavsiye edilen plaja varıyoruz. Açıkçası hayal kırıklığına uğruyorum. Dalgalı bir deniz, bizimkinden çok farklı olmayan bir sahil ve biraz da rüzgarlı ortam.. Sandrin ve Eric'e kasıla kasıla Türkiye'de bundan onlarca kat daha güzel plajlar var diye hava atıyorum, yav gele gele bu sahile mi geldik diye düşünürken.. Bir kaç gündür maillerimi kontrol etmiyorum bir internet kafe bulup onları kontrol ediyorum. Bu arada Ayuthaya'da tanıştığım alman abla luise'e de adaya geliş tecrübemi anlatan bir mail gönderiyorum ki 5 dakika geçmeden cevap geliyor. O da koh phangan'a gelmiş ve bilgisayar başında. Yarın sabah buluşmak üzere sözleşiyoruz.

Gittiğimiz ikinci plajın resmiPlajda bir kaç saat geçirdikten sonra başka plaja gitmeye karar veriyoruz. Beğenmediğimizden değil diğer yerleri de görüp tanımak amacıyla.. Vardığımız ikinci plaj işte bu dedirtiyor bana. İşte aradığım bu! İncecik bembeyaz kum, çarşaf gibi deniz, denize doğru eğilmiş palmiye ağaçları.. Geliyor insanın gözüne işte, tablo gibi... Akşam üstü gittiğimiz için daha doyamadan ayrılıyoruz. Ben yarın da buraya gelecem diye tutturdum:)

Eric Sandrin ve ben..Yemek için bir italyan restorant buluyoruz. İştahım açıldı artık, yemek konusunda bir sıkıntım yok. Türkiyedeki kadar olmasa da yemek yiyebiliyorum(bu işime de geliyor aslında, Türkiyedeki gibi yemek yesem parasız kalırdım!!). Yemeğin ardından yağmur başlıyor. Benim gittiğim dönem muson mevsimine rastladı. Bu mevsimde hemen hemen her gün özellikle akşam saatlerinde yağmur kısa süreli (10-30dk arası) yağdı. Bu iyi bile oluyor. Hava sıcak şöyle bir serinletiyor. Günümüzü zehir eden, bizi sıkıntıya sokacak bir yağmurla karşılaşmadık.

Gecenin sonunda biralarımızı alıp bungalowlarda ninni gibi gelen dalga sesleri eşliğinde yudumluyoruz. Üzerimizde keyifli bir yorgunluk, yarının planlarını yapıyoruz...

1 yorum:

Ayfer dedi ki...

güzel yazmışsın yaw ;)
çok rehberimsi, yol gösterici, yönlendirici.
tam aa gidilesi yerlermiş diye düşünürken araya yemek kokusu sokmasan özenicem bile, az kalmıştı:)

enid blyton hikayeleri giriş tasviri tadındaki yol anıları blogundan dolayı tebrik eder, gezilerinin devamını dilerim.

PS- hem benim adım geçiyoo hehehe :)

PS2- bence bu anılar eksik :P