3 Eylül 2008 Çarşamba

2.Gün: Tur


Sabah sarhoş sarhoş uyanıyorum. Gece çok içmişiz. Bir gece önceki uçak yolculuğu ve sadece 3 saatlik uyku, üstüne de Türkiye'de saatin henüz 6 oluşu fiziksel olarak güne başlasam da zihnen önümde kocaman bir engel oluyor. Zorlukla saat 10 buçuğa doğru marlenle dün tanıştığımız restorana gidiyorum. Daha gelmemiş, oturuyorum. 5-10 dakika geçiyor, sağa sola bakarken marlen'i bir masada görüyorum. Geleli 20 dakika olmuş!!. Ama ikimizde öyle bir haldeyiz ki birbirimizi göremiyoruz. Ayılmak için soğuk meyveli shake alıyorum ve başlıyoruz günü planlamaya.

Khao San Road Bangkok'un merkezinde bir yer. Görülmesi gereken bütün tapınaklara, turistik yerlere, kanala ve alış veriş merkezlerine çok yakın. Kimisine yürüyerek gidebiliyorsunuz kimisine taksiyle çok kısa sürede ulaşıyorsunuz.

Turumuza Grand Palace'dan (Wat Phra Kaew) başlıyoruz. Yakın bir yer, yürümeyi tercih ediyoruz. Yürüyoruz ama ne o biliyor ne ben nereye gittiğimizi. Salak salak birbirimize gülüp, birbirimizin fotoğraflarını çekiyoruz. Bu anlamsız hareketlerle yolumuza devam ederken thai'li bir amca bize yaklaşıyor ve eliyle gitmekte olduğumuz yönü işaret ederek çat pat ingilizcesiyle "No Grand Palace!." ve eliyle karşıya geçmemizi işaret ederek "this. this!" diyerek bizi uyarıyor!.. İnternette taylandlıların çok yardım sever ve güleryüzlü olduklarını okudum ama bu biraz abartı oldu. Adam bizi yürümekte olduğumuz yoldan çevirip, kendisine hem de hiç bir şey sormadan, bizi gitmek istediğimiz yere yönlendirdi.

Amcanın bizi yanlış yoldan döndürmesi sayesinde Grand Palace'a ulaşıyoruz. Büyük, gerçekten oldukça büyük bir yer. Girişin ücretli olmasının yanı sıra -300 B- şort veya kısa pantolonla girmek mümkün değil. Ücretsiz kıyafet sağlıyorlar. Bunları kiralayıp turumuza başlıyoruz.. Mekanı gördükten sonra sarhoşluk falan kalmıyor tabi. Bol bol fotoğraf çekip, 2 saate yakın bir zaman zarfında turumuzu tamamlıyoruz.


Grand Palace'ın hemen arkasında Tayland'ın en eski, en çok figürün bulunduğu tapınağı Wat Pho var. Oraya gidiyoruz. Buranın girişi 50 B ve kıyafet konusunda bir sıkıntısı yok. Grand Palace çok büyük, ilgi çekici çok unsur var ancak Wat Pho beni daha fazla etkiliyor. Daha mistik havasının yanında geçmişin izlerini daha derinden hissedebiliyorsunuz. Ayrıca Yatan Buda gerçek adıyla "Reclining Buddha" burda bulunuyor. Tam 46 metre boyunda.



Buradaki turumuzun da ardında bugünlük kültürel tur yeter diyoruz. Türkiye'ye dönerken ucuza elektronik ya da tekstille ilgili bir şeyler bulabilirim umuduyla alış veriş merkezlerine gitmek istiyorum. Marlen zaten dünden razı. En meşhur alış veriş merkezlerinden biri MBK'ye yöneliyoruz. Taksiyle ulaşmamız 100 B tutuyor. Alış veriş merkezinde serbest dolaşım hakkı için 1,5 saat sonra buluşmak üzere ayrılıyoruz. Ben elektronik eşyaların bulunduğu kata yöneliyorum. Bütün kat yüzlerce dükkandan oluşuyor ve neredeyse hepsinde sadece cep telefonu ve aksesuarları satılıyor. Hayal kırıklığına uğruyorum. Çok fazla fiyat bilgim yoktur ama baktığım ürünlerde Türkiye ile farklılık göremiyorum. Sağa sola bakındıktan sonra, Türkiye'de elim değmemişti bari burda halledeyim şu işi deyip kuaför salonuna dalıyorum:) 5$'a hatırı sayılır bir mekanda traşımı da olup, Marlen'le buluşma noktamıza ilerliyorum. Buluşup yemek yiyoruz. Bu arada onun Bangkok'ta daha fazla kalıp kalamayacağı belli değil, okulla ilgili işleri için geri dönmesi gerekiyor. Gece kararını verdiğini ertesi gün döneceğini söylüyor. Yemeğin ardından biraz daha alış veriş merkezi içinde turlayıp sonunda vedalaşıyoruz.

Ablayla ayrılık beni tekrar özgür kılıyor. Tamam abla güzel, alımlı, hoş...:) Modelmiş zaten ama gel gör ki mıy mıy. Ruhsuz. Konuştuğundan bir şey anlamıyorsun. Ayfer (Ayfer Camcı, eski sınıf arkadaşım, okulu benden önce bitirdi o yüzden eski:)) geliyor gözümün önüne. Nerde onun neşesi, cıvıl cıvıl insana renk katan hali, nerde bu buzdolabı kılıklı iskandinav sarışının 45 derece Bangkok sıcağında insanı donduran hali. Meğer kendi kendimi prangalamışım, farkında değilim. Velhasıl ablayla ayrılığımız yarıyor. İlk olarak bir plan yapıyorum. Artık bangkok'ta geçirdiğim zaman yeter, yarın akşam koh phangan'a ulaşmak için güneye hareket etmeye karar veriyorum. Bu arada Hakkı'ya sözüm var, bilgisayarla ilgili donanım tedarik edebileceğim yeni başka bir yer araştırıyorum, sonunda öğreniyorum: Pantip Plaza. MBK'den çıkıp başlıyorum yürümeye. İnsanlara soruyorum. Sorduğum herkes orayı biliyor ama bir Allah'ın kulu da ingilizce bilmiyor ki bana tarif etsin. Neyse el işaretleriyle yarım saat - kırk dakika yürüyüp sonunda buluyorum. İçeri girince "aha bizim yazıcıoğlu iş hanı buraya taşınmış" diye düşünmeden edemiyor insan. O kadar benziyor. (Yazıcıoğlu kadıköydeki en meşhur bilgisayar donanım ve aksesuarlarının satıldığı iş hanıdır). Burada da istediğim fiyat farkını yakalayamıyorum. Her şey hemen hemen aynı Türkiye'yle. İş hanının kapanmasına yakın çıkıp tren istasyonuna gitmeye karar veriyorum ertesi günkü tren biletimi almak için. Elimdeki haritaya göre MBK'den geldiğim yolu gerisin geriye yürüyüp, bir o kadar daha gittikten sonra tren istasyonunu buluyorum. Yaklaşık 1 saat yürüdüm ve ayaklarım artık ağrıyor.

Tren istasyonunda gişelerin önünde beklerken gişedeki görevlilerden biri beni çağırıyor. İlerliyorum. Surat Thani için yer soruyorum. (koh phangan'a ulaşmak için önce surat thani'ye tren, oradan da adaya feri bot düşüncesindeyim) Asıl nereye gitmek istediğimi soruyor, Koh Phangan diyorum. Bana 1300 B karşılığında chumpon'a tren chumpon'dan da adaya feribot teklif ediyor. Şaşırıyorum. Beklemediğim bir teklif ve beklediğimin üzerinde rakam. (Chumpon Surat Thani'nin daha kuzeyinde bir yerleşim yeri) Biraz düşünmek için müsade istiyorum, gişeden ayrıldıktan sonra yanıma istasyonun güvenlik görevlisi geliyor. Ne istediğimi bir de o soruyor. Diyorum böyle böyle, ben Surat Thani'ye gitmek istiyorum. Görevli beni bir başka gişeye yönlendiriyor. Bu gişede Surat Thani için 257 B'a bilet bulabiliyorum. Ertesi akşam saat 19.30. Yol 11 saatlik, sonraki sabah orada olmayı planlıyorum. Bu arada ilk gittiğim gişedeki adam neden öyle bir teklifle geldi ve ısrarla surat thani istiyorum dememe rağmen neden bilet satmadı anladım. Başka bir bağlantısı vardı diye çok fazla önemsemiyorum. Ben biletimi aldım ya.

Bu arada hazır istasyona gelmişken yarın günübirlik tur için Ayuthaya'ya (Taylandın Bangkok'tan önceki başkenti, yaklaşık 1.30 saat uzaklıkta) bilet soruyorum. Sabah 9 civarı tren olduğunu öğreniyorum.

Artık yorgunluktan bitmiş bir vaziyette taksiye atlayıp khao san road'a dönüp duşumu alıyorum. Dışardaki tezgahlardan yiyecek bişeyler alıyorum ancak yiyemiyorum. Zaten bugün marlenle öğlen yediğimiz hamburger dışında yemek namına hiç bir şey yemedim. Sadece su içip meyve yiyebiliyorum. Yemek problem olmaya başlıyor. Tezgahların kokusuna dayanamıyorum. Annemin gitmeden bir gün önce alıp çantama doldurduğu bisküvilere saldırıyorum. Allah razı olsun. Sonra giyinip kuşanıp sokağa iniyorum. Bu arada epey geç olmuş saat 12'ye geliyor. Elime biramı alıp geziyor, yudumluyorum. Ertesi sabahı düşünerek daha geç olmadan ki saat zaten 1 olmuş yatmaya gidiyorum. Ancak o kadar yorgunluk, bir gece öncesinin uykusuzluğuna rağmen uyuyamayıp tekrar kalkıyorum. Bir bira daha alıp kaldırımda insanları izlemeye koyulmuşken, iki kişinin gülüşerek bana doğru geldiğini farkediyorum. Bunlar bangkok havaalanında pasaport kuyruğunda tanıştığım alman çift. Çok hoş bir tesadüf oluyor. Kırk yıllık arkadaşların karşılaşması gibi birbirimize sarılıp, kahkahalarla sohbet ediyoruz. Onlar da koh phangan'a gelmeyi planlıyorlarmış. Vedalaşıp ayrılıyoruz. Ben mail adreslerini almayı unutuyorum koh phanganda tekrar görüşmek için. Kızıyorum kendime... İkinci biranın da sonuna geliyorum artık ve daha fazla dayanamayıp odama gidiyorum.

Amma uzun günmüş:)

Hiç yorum yok: