6 Ekim 2008 Pazartesi

10.Gün: Fil

Tayland'a geldiğimden bu yana yatakta geçirdiğim en uzun gece bu oldu. 10 saatten fazla uyumuşum. Luisese sinekler yüzünden uyuyamamış, franz da sabah 4'te yatmış. Hemen kahvaltıya oturduk. Planda Luise deniz taksiyle thong salaya gidecek franz ve ben geldiğimiz yoldan dönüp onunla orada buluşacağız.

Kahvaltının ardından Luise'i günün ilk ve son taksisiyle yolcu edip biz ericle yollara düşüyoruz. Dönüşümüz gelişimizdeki kadar sıkıntılı olmuyor. Buna ilk neden Luise'in aramızda olmamasını sayabiliriz:). Tabi asıl neden dönüş yolunda daha fazla yokuş çıkıyor olmamız. Tehlike o dik ve çakıl taşla dolu toprak yolu inerken... 1 saati biraz aşkın sürede Thong Sala'ya ulaşıyoruz. Orada Luise'le buluşup yarım saatlik son etabın ardında evimize sağ salim ulaşıyoruz.

Bir süre bulunduğum çevreden uzaklaşmadan sakince denize girip, güneş altında tembel tembel uyumanın en iyisi olduğunu düşündüm ancak karşılaştığım eric ve sandrin akşam üzeri banyo yapmaya denize giden bir kaç fil olduğunu ve nereye gideceklerini öğrendiklerini söylediler, bizi de çağırdılar. Ben elbette hayır demedim!. ancak luise ve eric gerçekten yorulmuş olmalılar ki gelmeyeceklerini söylediler. Ama alice geldi. O dünden iyice dinlenmiş.

Neyse lafı uzatmayalım. Denize giderken yolda iri cüsseleriyle hantal hantal adımlayan fillerle karşılaştık. Denize beraber yürüdük. Sevip okşadık. Anaç tavrımızı gösterdik ama ölçüyü kaçırmadık, dengeli olduk. Elimizle muz yedirdik ama yeri de geldi tepesine bindik, patronun kim olduğunu gösterdik (Bindik tepesine derken, aslında sadece ben bindim). İtiraf etmeliyim ki çok hoş bir anı oldu. En az şınorkelle daldığım günkü kadar keyif aldım, doldum ve dahi coştum..

Malum adadan ayrılma vakti yaklaşmakta. Diğerleri için de öyle. Benim açımdan üzücü olan ben adadan ayrılıp türkiye'ye dönecekken onların başka adalara ya da taylandın başka yerlerine gidecek olması.. Kıskanmaktayım.. Vedaların yakınlaşması sebebiyle akşam hep beraber yemek yemek üzere buluşuyoruz. Eric ve Sandrin bir çiftle tanışmış kız avusturyalı, erkek alman onlar da yemekte bizimle beraberdi. Kız olan ki ismi nancy yemekte anlatıyor. "Avusturyada 6-7 ay çalışıyorum para biriktirip 5-6 ay geziyorum" diyor ben de yuh diyorum. Rahatlığa bak. Bu gezileri 3 aydan fazla olmuştu yanılmıyorsam. Hala da devam ediyor.. Bense 2 hafta tatile çıktım diye nasıl seviniyorum.:) Buna da şükür diyelim..

Gece yemeği hep beraber yedik, elimize içkileri alıp bungalowa döndük. İçkileri alma konusunda da ufak bir sıkıntı yaşadık aslında.Adada yerel market ve benzeri yerler oldukça az ve hava karardıktan kısa süre sonra kapanıyorlar ama 7/24 açık seven eleven var. Bu seven elevenlar da gece 12den sonra alkollü içki satışı yapmıyorlarmış. Saat 12'yi çoktaaaan geçtiği için oradan içki alamıyoruz. Açık bir restorant bile bulamıyoruz. En sonunda bar tarzı bir yer bulup rica minnetle taylandın yerel viskisinden aldık ve denize nazır bungalovumuzda topluca son kez birlikte geceyi sonlandırdık..

22 Eylül 2008 Pazartesi

9. Gün: Doğu Yakası Hikayesi

Kahvaltıya gelen eric ve sandrinin sesiyle uyandım. Topu topu 5 saat uyumuşum. Alkol sarmış dört bir yanımı kendime gelmeye çalışmaktayım ama onlar geceyi dinlemek için sabırsız ben de onlara anlatmak için. Burada yazmaya fırsat bulamadığım pek çok detay var çünkü:)

Gecenin geniş özetiyle güle oynaya yaptığımız kahvaltının ardından iki alman kızla vedalaşıyoruz. Adadan ayrılıyorlar. Onların ayrılıkları bana da aslında sadece bir kaç günüm kaldığı gerçeğini hatırlatıyor. Birden miskinliğime inat bir enerji geliyor, bugün ne yapsak diye düşünmeye başlıyorum. Aslında adada yapmayı en çok istediğim şey uyumak, uyumak biraz da uyumaktı ama sürekli bir motivasyon, bir şeyler yapma isteği, gelişen olayların içinde olma arzusu bırakmadı yakamı..

Eric ve Sandrin bizim dün yaptığımız şelale turunu yapacaklarını söyleyip akşama görüşmek üzere ayrıldırlar. Onlar gittikten sonra Alice'le sohbet ederken franz ve luise de uyandılar. Günün programı için konuşurken, franz'ın teklifi ve ısrarı neticesinde adanın doğusuna gitmeye karar verdik. Alice dinlenmek istediğini söyleyerek bugün bize katılmadı.

Geç kalkıp kahvaltıda da çok eğleştiğimiz için kahvaltının hemen ardından hareket ettik. Ben Luise'le, Franz yalnız yol almaktayız. Yol, başlarda iyi giderken birden köy yolları gibi toprak çakıl karışımı ve yer yer çukur ve yarıklarla dolu bir hale döndü. Altımızdaki scooterlara hiç uygun olmamasının yanında biraz daha ilerleyince yokuşlar başladı!. Arkamda luise rahat durmuyor (korku ve panikten!). Bu arada korkusunda da haklı. Yokuşu zorla çıkıyoruz, hadi diyelim çıktık o yarıklarla dolu, çakıl taşlarıyla bezenmiş yokuşu geri inmek zorundayız. Daha zor ve tehlikeli. O yokuşları inerken artık ön, arka Allah ne verdiyse frenleri sıkıyorum, ayağımı yola sürtüyorum. Santim santim ilerliyoruz.

Zorlu, sıkıntılı 1,5 saatlik yolun ardından doğuya ulaştık. Burası daha önce bulunduğum yerlere göre çok sakin. Zaten yolun böyle olduğunu düşünürsek anormal bir durum değil. Ulaşım kara yolundan ziyade bot taksilerle yapılıyormuş. Gittiğimiz yerde ne bir market, ne bir bar, ne internet kafe hiç bir şey yok. Sadece kalacağınız bungalowlar. Kafa dinlemek için birebir..

O yorgunlukla sahile attık canımızı, havluları serip uyuklamaya başladık. Yüzdük, güneşlendik derken, geri dönüş için içimizde özellikle Luise'de tedirginlik var. Güne geç başlayıp yolda geçirdiğimiz zaman nedeniyle buraya varışımız da geç oldu. Çok kalma imkanımız yok. Bu noktada franz "burda kalalım" gibi güzel bir fikir attı ortaya. Benim açımdan hiç sorun yok (aslında ufak bir sorun var, çok az param kalmış. döviz bürosu da olmadığı için dolar bozduramıyorum) ancak Luise için sıkıntılı bir durum. İlla duş alması lazım, sinek ve böceklerden korktuğu için çorapla uyuması lazım vb. Sağa sola sorarken aslında sabahleyin bot taksiler olduğunu ve adanın öbür tarafında kaldığımız yerdeki limana servis yaptıklarını öğreniyoruz. Dönüş yolundan korkan Luise'i ikna edebilmek için iyi bir bahane ama bunun da huzursuzluğunu gidermediğini görünce geri dönüş için yola çıkmaya hazırlanıyoruz.. Tam motorlara yönelmişken iki alman kızla tanışıyoruz. Onlar Luise'e yardımcı olabileceklerini, duşunu onların bungalowunda alabileceğini, kendi çoraplarını ve giysilerini paylaşabileceklerini söylüyorlar. Luise de artık suyunu çıkartmayıp, kalmaya ikna oluyor. Bu arada Luise için o kadar negatif yazdım ki bir açıklama yapma gereği hissettim. Çok tatlı ve dost canlısı bir kız. Aşırı hassasiyeti ve gösterdiği tepkiler bile o kadar şirin o kadar tatlı ki insanın kızması, sinirlenmesi mümkün değil. Elimizden geldiğince idare etmeye çalışıyorduk.

Bu arada tanıştığımız iki kız almandı. Sabah ikisi gitti, akşam yenisi geldi :p. Luise de alman, franz da. Ben adada daha hiç türkle karşılaşamadım maalesef. Pek umudum da yok. Tanıştığım herkes bana bu adada tanıdıkları ilk türk olduğumu söylüyor. Hatta dün gece partide tanıştığım adamın biri hayatında tanıdığı ilk türkün ben olduğumu söyledi:). Bunun neden altını çizdim. 7-8 kişilik ingilizin, almanın, fransızın, türkün olduğu grupta 4 alman sorun olmuyor da 5 kişiden 4ü alman olunca ister istemez ara sıra almanca muhabbete dalıyorlar. İnsan ah be diyor..

Luise'in işlerini görüp, sıkıntılarını giderdikten sonra yemek sırasında nerede uyuyacağımız sorusuyla karşı karşıya kalıyoruz. Bize yardım eden kızlar toplam 5 kişiye yetecek yerleri olmadığını söylüyorlar. Biz de artık bir gece bir şey olmaz deyip üçümüz için oda tutup 450 B ödedik. Bu rakam kaldığımız yerdekinin nerdeyse iki katı ama burada odalar daha lüks ve geniş.

Yemekte, adını şimdi unuttuğum, tanıştığımız alman kızlardan birinin tavsiyesiyle balık söyledim.. Bir tabak geldi ki ben bile nasıl bitireceğim diye düşünmeye başladım. Kaldı ki bitiremedim. Balığın sosu ve kokusunun çağrıştırdığı bangkok sokakları iştahımı ilerleyen dakikalarda kapattı..

Dün gecenin yorgunluğu ve uykusuzluğuna bugünkü stresli yorucu motor yolculuğu da eklenince yemeğin ardından ağırlık çöküyor. Fazla direnmeden bungalowa yönelip, deliksiz bir uykuya dalıyorum...

19 Eylül 2008 Cuma

8.Gün: Partiiii

Tepelere çıktık, adaya baktık.Daha önce bahsetme şansım olmadı ama bu gece adaya geldiğimiz günden beri beklediğimiz "Half Moon Parti" var. Full moon partiden sonra adada gerçekleştirilen en büyük parti. Aslında Koh phangan deyince partilere ayrı bir başlık açmak, onlarla ilgili bilgi vermek lazım; Adada bulunanlar arasında "Koh Phangan'ı diğer adalardan farklı kılan kendine has en önemli özelliği nedir" diye bir soru sorsanız, soruyu sorduklarınızın %80'inden "partileri" cevabını alacağınızdan eminim (Tabi sizin adaya gitmiş 100 kişiyi bulup da bu soruyu sormanız çok mümkün değil, ben rahat rahat sallayabilirim. 80 yerine 98 desem de olur:))... Bir ayda ortalama 5-6 bazen daha fazla parti düzenlenir ve bu partiler phuketten, çevredeki diğer adalardan, taylandın içinden turistlerin yoğun ilgisiyle karşılaşır. Hatta o kadar fanatikleri vardır ki yola çıkmadan tüm tatilini bunlara göre planlamış kişilerle karşılaşabilirsiniz.. Bu partilerin en büyüğü ve meşhuru "full mooKayaların üzerine uzandık, su bir annenin bebeğini okşar gibi şefkatle bedenimizi okşadı gitti.n parti"dir. Adanın güneyinde bir plajda binlerce insanın katılımıyla gerçekleştirilen ve sabahın 6'sına kadar devam eden, -ben katılamadığım için bilmiyorum- yaşayanların inanılmaz bir tecrübe olarak ifade ettiği bir organizasyondur.. Konuyla ilgili bu kadar genel bilgi yeter deyip, güne dönelim. Gece adres belli zaten.

Sabahın köründe olmamakla beraber çok da geç sayılmayacak bir vakitte uyanıp kahvaltıya indim. Romantik fransız arkadaşlarım benden önce kalkmışlar. Kahvaltımızı yapıp sohbet ettik.. Dün gece yemekte Franz kaldığım odayı onunla paylaşıp paylaşmayacağımı sormuştu. Ben her ne kadar daha farklı bir oda arkadaşı hayal etsem de şansımı daha fazla zorlamamam gerektiğini düşünerek teklifini kabul ettim:)). Konaklama bedelim 4$'a düşmüş oldu!... Bugün için su sporları yapacağım bir plaja gitmek, hazır ucuz bulmuşken jet ski, rüzgar sörfü gibi aktiviteler yapmak istiyordum ancak yanıma yandaş bulamadım. Kimse cesaret edemedi. Alternatif olarak adadaki şelaleri gezmeyi teklif ettim. Onda fikir birliğine vardık.

İki alman arkadaş (Jenna ve Elli) ertesi gün ayrılacakları için kalıp dinlenmek istediklerini, ericle sandrin de başka yerlere gideceklerini söyleyerek planımıza iştirak edemeyeceklerini belirttiler. Biz de Alice, Luise, franz ve ben motorlara atlayıp yola çıktık. İlk gittiğimiz şelale güzellik potansiyeli bulunan ancak suyu kalmamış bir şelalecikti. Gerçekten güzel ama suyu o kadar az ki. Gerçi kayaların üzerine yatıyorsunuz ve su üzerinizden usul Su bulduk, yüzdük.usul akıyor. Bir çeşit masaj gibi.. Buradan ayrılıp bir başka şelaleye gittik. Burası küçük bir milli park. (Tayland'ın her bölgesinde görülecek pek çok milli park var. Öyle bir günde değil, günler ayrılıp da gezilmesi gereken büyüklükte yerler.) Ormanın içinde daracık, sadece bir kişinin yürüyebileceği bir yoldan yukarı çıkarak ilerliyoruz. Yolun sonunda karşımıza bir şelalecik daha çıkıyor. Burada küçük bir havuz hacminde oluşan su birikintisine girip yüzüyoruz.. Çıktığımız yola devam edersek adayı tepeden görebileceğimiz bir görüş noktasına ulaşacağımızı öğreniyoruz. Vardığımızda biraz yorgunuz ama bu yorgunluğa değecek bir manzarayla karşılaşıyoruz. Adayı yukarıdan izlemek de oldukça keyif verici..

Akşam üzeri bungalowa dönerken sahilde deniz kıyısında bir restorantta akşam yemeğini yedik. Söz dönüp dolaşıp partiye geldi. Gitmek için içimizde istek var ancak farkında olmadan yorulmuşuz yine. Yürüdüğümüz mesafeyi, motor üzerinde gittiğimiz yolu düşününce normal. Diğer taraftanda full moon partiden sonraki en büyük organizasyon. İnsan buraya kadar gelince kaçırmak ister mi?

Yemeğin ardından hazırlanmak ve diğerleriyle buluşmak için bungalowlara döndük. Herkesin yorgunluğu yüzünden okunuyor. Ben bile duşumu alıp deniz kıyısında minderlere uzanınca şurda kalıp biramı yudumlayıp, dalgaların sesini dinlerken uykuya dalsam diye düşünmeden edemiyorum... Çok geçmeden ilk fire Alman hatunlardan geldi, ertesi sabah erken kalkmaları gerektiği için gelmemelerinin daha doğru olacağını söylediler. Eyvallah dedik. Ardından ingiliz kızımız alice de uyuyup dinlenmek istediğini söyledi. Aldık kabul ettik.. Franz, luise, eric, sandrin ve ben çıktık yola. Taksi beklerken ki yarım saatten fazla bekledik, eric ve sandrin yorgunluğun iyice üzerlerine çöktüğünü ve gelecek güçlerinin kalmadığını söylediler. Anaaaa, üç kişiye düştük. Hani nerdeyse ben de satacağım ama gece hayatına olan sempatim nedeniyle kalıyorum. Franz ve luise ise full enerji. Luise zaten genelde yerinde duramayan, ordan oraya zıplayan, koşturan, çenesi hiç durmayan canımız ciğerimiz bir arkadaşımız.

Sonunda partinin yapılacağı yere vardık. Ormanın içinde ağaçların arasında bir mekan. Çevrede çit, duvar hiç bir şey yok. Açık arazi. Hani gecenin ilerleyen saatlerinde insanlara da kolaylık:)). Girişin paralı olduğunu öğreniyoruz. 300B, yaklaşık 10$. Hiç birimiz buna yanaşmadık tabi. Ormanın içinden geçmek varken. Napacaz, nedecez tartışmayı çok fazla uzatmadan daldım ormana.. Bir yay çizip partinin yapıldığı alana giden yola indim. (İlk kapıyla partinin yapıldığı alan arasında 100m lik bir yol var, o yola çıktım) Elimi kolumu sallaya sallaya, yüzümde komedi dükkanını izliyorkenki sırıtık ifadeyle partinin yapıldığı alana varmışken burada da iki güvenlik görevlisinin olduğunu gördüm. Daha doğrusu, kendilerini gösterdiler. Ne bilet, ne kolumda damga hiç bir şey olmadığı için biletin satıldığı ilk kapıya kadar eşlik ettiler.. Arkamdan diğerlerinin de gelmesini beklerken baktım kimsenin geldiği, geleceği yok! 15-20 dakika oldu sıkıldım artık daha geniş bir yay çizmeye karar vererek daldım ormana. Daha içlerden, daha dikkatli ilerledim bu sefer. Yerler çiğden sırılsıklam Allah'tan kapalı ayakkabı giymişim. İlerlerken bir de yere kapaklandım.. Neyse pür dikkat ilerleyerek bu sefer en arkada tuvaletlerin olduğu yere ulaşıp, buradan girdim. Bizimkilerle kaybolursak DJ'in önünde buluşalım diye konuşmuştuk, vardığımda hepsi oradaydı. Ben beni yakaladıklarını anlattım onlar da hiç güvenlikle karşılaşmadıklarını söylediler. Muhtemelen iki güvenlik bana kapıya kadar eşlik edince diğerleri sıkıntı yaşamadan içeri girebildiler... Sonunda ortamdayım. Çevreme konsantre olmaya çalışıyorum. Özünde ana fikir alkol ve müzik ama burdaki ortam gerçekten çok farklı. Belki öyle olmasını beklediğimden ama şu gerçek ki daha önce böyle bir ortamda bulunmadım. Her şeyden önce tamamen açık hava.. Birisiyle tanışmak çok kolay. Bu tüm seyahatim boyunca böyleydi aslında ama bunun bir parti olduğunu, alkollü ortamda gecenin ilerleyen saatlerinde getirisini düşünürsek tanışmaktan kastım daha farklı:). Taylandlı kızlar ve ladyboy'lar (bizdeki travesti) çok rahatlar. Tüm gece boyunca dans ederken, yürürken ellenmedik yerinizi bırakmıyorlar. Kimisi bunu yapıp dikkatinizi çekince liseli kızların dudaklarını büzüştürerek çektirip facebooka koydukları resimlerdeki gibi poz gülümsüyorlar ki iğreeenççç. Şahsen uzak doğulu hatunlar hiç ilgimi çekmez, böyle yapınca daha antipatik oluyorlar. Vel hasıl müzikti, alkoldü, partiydi doyup sabah 4 gibi mekandan ayrılıyor, yuvamıza dönüyoruz. Açık havada yatmayı çok severim, hele kafa da böyle olunca.. Deniz kıyısında minderlere uzanıp uyuyorum..